10 October 2011

Türkler ve Pazarlama Anlayışları;

Amerika’da almış olduğum E-marketing eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’da  ailemi görmenin heyecanı içerisinde Ataköy’de yaşadığım evime geldiğimde binamızın kapısına asılı bir kağıt gözüme çarptı. Kağıtta ‘’Pazarlamacılar, satıcılar ve reklamcılar giremez.’’ yazıyordu.
Kariyerime bir emlak şirketde satış elemanı olarak başladığımdan dolayı ilk ünvanım ''SATICI'' idi daha sonra  ilk full time iş deneyimime Hayat Kimya’nın bünyesindeki Marka Yönetici Yardımcısı pozisyonunda 1,5 sene çalışarak bulundum. Buradaki ünvanım ''PAZARLAMACI'' idi.

Bütün  bunları düşünecek olursak apartmanımdan içeriye adımımı atmamam gerekirdi. Bana yasaklanmıştı sanki binamız...
Peki neydi bütün bu yazıların sebebi? Neden halkımız pazarlamacıları dilenciler  gibi algılanmaktaydı?

        
           Kapımızdaki yazıya benzer bir olayı 2010 senesinde yaşamıştım. Molfix markasında Assistant Brand Manager görevinde çalışıyordum ve  birgün işimden erken ayrılmış çalıştığımız ajanslardan birisi ile toplantıya yetişebilmek için şirket  aracım yerine metroyu tercih etmiştim. Metroda 70 yaşlarında elinde gazetesi olan ve sürekli okuduğu herhalinden belli olan bir amca oturdu. Yaklaşık 20 dakikalık yolculuk boyunca amcayla farklı konular hakkında sohbet ettik. Sohbet en sonunda benim hayatıma gelmişti. Sohbetimizin bu kısmını birebir paylaşmak istiyorum..

------    Evladım sen hangi okuldan mezun oldun ?
H ----   İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi...

--------  4 Yıllık okudun yani aferin sana
H ------ Evet amca üzerine 2 sene  Marka yönetimi üzerine yüksek lisans yaptım.

------- Güzel peki şimdi çalışıyor musun?
H ---- Hayat Kimya’da pazarlama departmanında çalışıyorum.

------- Ne pazarlıyorsunuz peki?
H ---- Farklı katagorilerde farklı ürünlerimiz var. En bilindik ürünler deterjan,bebek bezi , kağıt havlu
------- Yavrummm baksen şu ülkenin haline sen 6 senelik okulları bitir sonra git deterjan sat mendil pazarla  .. Yazık bu ülkenin gençliğine...

Halimize ağlasam mı yoksa gülsem mi bilemedim..  Amcaya iyi günler dileyip metrodan indim. Ogün bugündür aşağıdaki sorularla boğuşmaktayım.. 
         
 Biz millet olarak neden pazarlamanın anlamını tam anlamıyla bilemiyoruz?  Nedir bu pazarlama ??

Yıllarca kapılarımıza gelen tencere, tava, süpürge satıcıları kendilerini birer pazarlamacı diye tanıttıkları için bütün pazarlamacıları onlar gibi görüyoruz .. ( tıpkı kapıya yazılan PAZARLAMACILAR GİREMEZ yazısında olduğu gibi)  

Pazarlama : ''karşımızdaki kişiye vereceğimiz mesaj ile karşımızdakinin zihninde istediğimiz konuma ulaşmaktır.''

Bundan anlayacağımız gibi pazarlamacı bir dilenci gibi ürününü satın almanız için sizlere yalvaran kişi değil, aksine sizin beyninize  verdiği mesajla girip size sunduğu ürünle ilgili düşüncelerinizi sezebilen hatta istediği gibi değiştirebilme becerisine sahip kişidir. 
İyi bir pazarlamacı güncel trendleri takip edebilen, geleceği görebilen ve en önemlisi karşısındaki ile empati kurabilen kişidir. Pazarlamacı bir algı yöneticisidir , bir sihirbazdır.

 Pazarlamayı sadece  satış olarak görmemek gerekir. Satış ile birlikte pazarlamanın halkla ilişkiler, reklam, Pazar araştırma, tüketici davranışları analizi, sosyal sorumluluk gibi  farklı fonksiyonlara da sahip olduğunu unutmayalım.


Pazarlamanın ne olduğunu anlayamayan bir toplum hiçbir zaman kalkınamayacaktır.

‘’Türkiye’mizi en güzel şekilde dışarıya pazarlayalım’’

 ** Yazımın son cümlesi hala sizleri rahatsız ediyorsa lütven yazımı baştan düşünerek okuyunuz...


Hakan URCU

18 August 2011

The Review of Podcasting






Pod – Casting  

Pod – Comes from iPod
Casting  - Comes from broadcasting

Podcasting is the method of broadcasting audio files over the Internet which can be downloaded and listened to via your computer or portable music player.



Why i-Pod ?

             Due to origin of the word where in people began downloading music audio files to listen on their iPods.
Several audio files used for podcasting, as long as  you have a music player on computer to listen to an audio podcasting file. Most familiar audio files are mpeg1, audiolayer3 or mp3.
            Because of the copyright laws, podcasts are generally restricted to the talk radio format rather than broadcasting music.

Podcasting has created phenomenon of the home-based podcast personality.

 Who is ‘’Podfather’’ ?

Adam Curry is the radio guy who produced and presented a podcast named ‘’ Daily Source Code ‘’ . This was the first successful podcast creation in the world. After ‘’ Daily Source Code’’ he produced many other podcasts.. Because of creating the first successful podcast, media interviewers refer Curry as ‘’ the Podfather’’


What makes a great podcast ?

Useful content , something people want..
Technique quality
Written transcript avability
Linked and included subject tags
Length – 5 minutes or less
Personality – good voice
Flow smoothly – intrudiction,content and summary






Major Catagories of Podcasting Users :

1.       Public Services
Audio tours of museums, cities
Youth Media ( Youth Radio)
Educational Institutions ( campus tours)
Advocacy ( editors, journalists etc..)

2.         Education and Academia
Students and teachers to share information to anyone and anywhere. If student is absent, he/she have opportunity to download the podcast of the class.

Mobile learning,journalism,religion,education,…

3.    Entertainment
Some comedians have created their most popular program’s podcasts.
Radio Series,
Pornography

4.    News
Newspapers use podcast to broadcast audio content from print interviews and drive traffic to their websites.
Communication from space,
Conference/meeting alerts

5.    Music
Replacement for live music audio streams. Podcasting offers the ability to do slight time –shifting of performances and greatly reduces the complexity of the effort.

6.    Politics

7.    Publicity and Marketing  - As an promotional vehicle of an upcoming event.
Disney/Pixar’s Cars movie animated feature film with a series of behind the scenes clips.

8.    Health

9.    Special Interests – fishing podcasts gives information avaible about fishing.

Anyone can do podcasting. No satellite or another big devices needed. All you need is a microphone, a video , a computer and connection to the web.


www.audioboo.fm



I would like to share the easiest audio podcasting program to you.



It takes 1 minute to download the iphone application of audioboo. After downloading the app you should sign up ( around 20 seconds ) and feel free to celebrate welcoming the podcasting world .

You can record your podcasts and upload them to your account  only in seconds.
Your audioboo account gives you the opportunity to make your interviews and share its location with your followers in seconds.

After creating your audioboo account please don’t forget to add me your friends list.
http://audioboo.fm/hakanurcu

Hakan URCU

Sources : 

Podcasting Legal Guide  (http://wiki.creativecommons.org/Podcasting_Legal_Guide)
Using Podcasting to expand marketing Class / University of California
































































10 August 2011

Şehirlerin birer Marka Olarak Konumlandırılması

 Konumlandırma : İlk olarak 1969'da Al Ries ve Jack Trout tarafından Endüstriyel Pazarlama kitabında yer alan bir terimdir. Konumlandırma, hedef pazarın zihninde oluşan algıdır. Bu aynı kategoride yer alan diğer rakiplerin algılanmasıyla bağlantılı bir şekilde bir şirket, ürün veya hizmet hakkında pazarda bir araya toplanan algı olarak tanımlanmaktadır.   (http://tr.wikipedia.org/wiki/Konumland%C4%B1rma )

Amerika'da kaldığım süre içerisinde birçok farklı şehiri ziyaret etme fırsatım oldu. Gitmiş olduğum tüm şehirlerde  hafızamda kalan en önemli algı :   her şehrin sadece bir özelliği ile hatırlanır olması oldu.

Las Vegas -  Yetişkinler için bir eğlence merkezi
Orlando - Çocuklar için eğlence merkezi
New York - Finans Merkezi
Washington - Siyasi Kurumların Merkezi
Hollywood - Film prodüksüyon Merkezi
Teksas - Tıp ve Araştırma Merkezi
Baltimore - İş Merkezi

Ünlü pazarlama düşünürü Al Ries kızı Laura Ries ile birlikte kaleme aldığı ''The 22 Immutable of Branding'' adlı kitabında Marka yaratmanın 8. kuralı olarak Daralma Kuralı' na  değinmektedir. Bu kurala göre bir marka yoğunlaştığı alanı daraltır ve kendi nişini yakaladığı zaman marka değerini arttırabileceği belirtilmektedir.



Amerika'nın da populer her şehrinde uyguladığının da bu olduğunu düşünmekteyim. Örnek vermek gerekirse Las Vegas şehri Nevada çölünün ortasına kurulmuş 6,8 km lik  meşhur bir bulvara sahip ve bu bulvarda 20 - 30 civarı dev kumarhane otellerini barındıran bir şehirdir. Bu bulvardaki otellerin kumarhaneleri dışında turistleri çekebilecek fazla bir özelliği yok.

Las Vegas insanların zihninde öyle konumlanmışki ''  The Sin City , Disneyland for Adults, The Casino Empire '' . Şehir tam bir turizm merkezi yılda 30 Milyon kadar turisti misafir etmekte. ( www.sunsetcities.com/Las-Vegas.html) Aslına bakarsanız şehir demek çok yanlış olur ,
6,8 km lik bir caddeye 30 Milyon ziyaretçi..

Birde 3 tarafı denizlerle çevrili dört mevsimi birden yaşayan ve bünyesinde birçok güzelliği barındıran Türkiye'mizin ziyaretçi sayısında bakacak olursak 2010 yılı içerisinde sadece ve sadece 28,6 Milyon turist.

Malesef Amerika'da bir cadde ile yaklaşık aynı rakkamlar. Nedenini bir pazarlamacı gözü ile irdelememiz gerekirse ;

Las Vegas Denildiğinde insanlar hep aynı kelimeleri telafuz edebilirken;

İstanbul dendiğinde ise ,

Alışveriş,
Finans,
Kültür,
Spor,
Eğlence gibi birçok kelimeyi telafuz etmektedir.

Kısacası tüketicinin zihninde oluşan kelime karmaşasına maalesef algı kirliliğine yol açmaktadır.

Aslında yapılması gereken basittir.

İstanbul'u bir kültür Merkezi ( Son iletişim faaliyetlerinde kendisini kültür başkenti olarak konumlandırmış bir şehir ) ,

Kocaeli'yi Alışveriş Merkezi ( Vergisiz alışveriş imkanları sağlanmalı, Bölgeye international bir havaalanı ve otellerin yapılnması ayrıca yurtiçi ve yurtdışından birçok turistin bu bölgeye sadece alışveriş için gelmeye teşvik edildiğini düşünün. Benzer bir uygulama   Amerika'nın Baltimore Eyaletinde yapılmış ve ciddi turizm gelirlerine ulaşılmıştır.)

Konya'yı Din Merkezi ( Mevlana gibi  bütün dünyanın ilgisini çeken bir kültürü barındırmakta ) ,

Trabzon'u spor Merkezi ( 2011 Gençlik Olimpiyatları ve şehrin spora olan tutkusunu düşünerek )

gibi konumlandırmalar yapıp bir şehirde toplanılabilecek tüm özellikleri İstanbul'da toplamak yerine ülkemizin farklı noktalarına dağıtabilir ve şehirlerimizi  ziyaretçilerin  zihninde tek birer kelime ile konumlandırabilirsek  tüm iletişi çalışmalarımızı altyapılarımızı bu konuda yazılacak bir master plan çerçevesine koyabilirsek  bırakın 6,8 km lik çölün ortasına kurulmuş Las Vegas Strip'i dünyanın birçok ülkesini  turizm kulvarında  geride bırakabiliriz..


Hakan URCU


























09 August 2011

THY Türkiye Sınırlarını Çoktan Aştı




Türk Hava Yolları A.Ş nin dünyanın en büyük (IFFHS- International Federation of Football History and Statistics) ikinci takımını olarak gösterilen Barcelona'nın beşinci resmi sponsoru  oldu.

THY Türkiye sınırlarını aşan ve '' bir dünya markası olmak'' hedefine doğru kararlı adımlarla ilerleyen en önemli markalarımızdan birisidir. 

Türkiye Cumhuriyetinin bayrak taşıyıcısı olmak ve Avrupa'nın önde gelen küresel ölçekte faaliyet gösteren bir havayolu şirketi olmak misyonuna sahip;  A ' dan Z'ye pazarlamacısından mühendisine bu topraklara ait olan ve 20.05.1933 tarihinden günümüze  Cumhuriyetimizin büyümesine tanıklık eden bu şirketin; böylesine büyük bir dünya şirketine sponsor olması gerek ülke tanıtımımız gerekse bu topraklardan bir dünya markası çıkartma ideolijimize büyük katkı sağlayacaktır.

Olayın önemini daha iyi anlatmak adına size Barcelona nın diğer dört sponsorlarından bahsetmek isterim.   Bunlardan  ikisi Katalan (La Caixa Bankası ve Estrella Damm-Bira markası), diğer ikisi ise  ülke dışından (Nike ve Audi).    Nike ; markalar sıralamasında (Interbrand) 13,179milyarlık değeriyle 29. Sırada yer alıyor ; Audi ise 5,010 miyar dolarlıkmarka değeriyle 65.sırada yer alıyor. Anlaşılan ikisi de dünya devi ..

İşte bu devlerin yanına ülke dışından 3. Marka olarak Türk Hava Yolları Markası gelecek.

Barcelona'nın 3 yıl boyunca resmi taşıyıcı sponsoru olacak olan THY Barcelona takımının ulaşımını sağlamak adına tahsis ettiği uçağa Barcelona kulubunun logosunun görselini ve uçağın adını ‘’Barcelona’’ koydu.

Feel Like a star reklamında Bruce Wills'i oynatarak dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başaran THY   Barcelona Kulubunun uluslararası 3. Sponsoru olarak misyonu doğrultusunda hedeflerine emin adımlarla ilerliyor.

THY markasını da en kısa zamanda  dünya markalar sıralamasında ilk 100 de görebilmek her Türk gibi benim de hayalimdir.

Mevcut konumlandırma stratejisinden ödün vermesin , fiyat rekabetinden kaçınsın ve mücadelesini sadece Türkiye'deki hava şirketleri ile değil global şirketlerle yapmaya devam etsin.. Büyük düşündüğü taktirde büyük başarılara imza atacağı aşikârdır.

HAKAN URCU

Ikea Gücünü Nereden Alıyor ?


Interband ın 2009 yılı en değerli markalar sıralamasında Dünyanın en değerli 28. markası olarak gosterilen ve bir sene içerisinde marka değeri olarak %10 luk bir artış göstermiş olan yaklaşık 12 milyar (12,004 bin dolar) lık bir marka değerine sahip bu perakende zinciri aynı zamanda bir İsveç firması.

Peki nasıl oluyorda Isveç'ten boyle buyuk bir dunya markası çıkabiliyor? Türkiye'den neden çıkamıyor ?  Nedir  IKEA yı bu kadar değerli kılan?
 

İncelememe IKEA nın global misyonunu inceleyerek başladım IKEA misyonunda '' Affordable solutions for better living''  yani ''Daha iyi bir yaşam için ekonomik çözümler'' diyerek varoluş nedenini belirlemiş.
 

Genel olarak tüketici davranıslarini incelediğimizde hep daha iyisine ulasma çabası daha iyisine sahip olma daha iyi şartlarda yaşamak amacıyla çalıştıklarını dusunursek  IKEA ''Better Living'' (Daha iyi yaşam) kelimesini misyonuna taşımış. Misyonunun ikinci baskın kelimesi ise ''affordable'' Türkçe kelime anlamı  ise daha iyiyi elde etmedeki en büyük korkumuz olan daha fazlasını ödemenin tam zıttı. Yani ''kartlanılabilir''.
Markalaşmak yolunda çok can alıcı,herkezce anlaşıla bilir yalınlıkta ve süreklilik arz eden misyonuyla cok sağlam  çıkmış.
 

Stratejik Pazarlama konumlandırmasını incelediğimizde ise marka kendisini gerek çalışanlarını , gerek  müşterilerini, gerek ise potansiyel müşterilerini ;  ortağı (partner) olarak görüyor ve böylece marka ile tüketicilerin arasında aşılması zor olarak görülen ulaşılabilirlik duvarını aşmış oluyor.
   ''Your partner in better living : we do our part, you do yours, together we save money'' ( Daha iyi yaşam ortağınız: biz bize kalanı siz size kalanı yapın beraber karlı çıkalım) şeklinde bir  pazarlama felsefesiyle yola çıkan IKEA bu felsefesinde beraberliğe , dostluğa değinerek bir anlamda kendisini  üstün görmemiş oluyor.


Peki iyi bir misyon, başarılı bir pazarlama felsefesi ve zihinlerde konumlandırmadaki başarısı... 12 milyar$ lık bir marka değerine ulaşmak için yeterli mi ?


İncelemelerime göre IKEA yı bu kadar güçlü kılan bir güç daha var..


IKEA da dolaşırken kendinizi İsveç te dolaşır gibi hissediyorsunuz; Logosundaki renkler,giriş ve çıkışlarda yazan İsveççe ''Hoşgeldiniz'' veya ''güle güle'' yazıları, mağaza içinde duvarlara çizilmiş olan isveç şehirlerinin resimleri, kafeteryasında sunulan isveç kültürüne ait karides,isveç köftesi,somon lu burger gibi  lokal yemekler size isveç kültürü hakkında bilgiler veriyor...


 Evet IKEA marka olarak gücünü kendi kültürünün değerlerinden , kendi ülkesinin orjininden çıkmış olmasından ve aynı zamanda ulusal bir marka olmasından alıyor...

IKEA dunyanın heryerınde aynı atmosfere aynı konsepte sahip markalarıyla özbenliğini koruyarak gerek kendi markasının gerekse ülkesinin markasının değerini her geçen gün güçlendiriyor...

Umarım biz de  bizi biz yapan değerlere sahip çıkan ve onlardan güç alan bir marka çıkartıp Dunya Markalar sıralamasındaki yerimizi alırız...

Hakan URCU 

''Sony Gülen Yüzler'' Kampanyası


Gülmenin sağlık için yararlı olduğu hep söylenir.  Guldugumuzde neler mi oluryor?

Güldüğümüzde yüzümüzde 15 kas birlikte çalışıyor.

Güldüğümüz zaman tümör ve virüslerle savaşan hücrelerimizin sayısı da artıyor.
Özellikle ruhsal bazı hastalıkların tedavisinde gülme terapisi kullanılıyor. Hastalar üzerinde olumlu etkileri olduğu gözleniyor.

Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor.

Stresin kalbe kan akışını sınırdığı, damarları sıkıştırdığıysa daha önce birçok araştırmayla kanıtlanmış bir olay. 

Gülme sırasında dolaşımın hızlanması ve damarların genişlemesi kalp hastalıklarına neden olan etkenleri azaltıyor.
 
Gülmek Gülmek Gülmek ne kadar faydali bir davranışmış  bizler için…


Peki  gelelim yurdum insanina.. Türk milleti olarak malesef  cok gülen bir millet degiliz bununda çeşitli açıklamaları var tatbikî…

Geçim derdi , istenilen işe sahip olmayisimiz , işsizlik, ilkokullarimizdan beri bizlere sunulan ve malesef secme sansimizin olmadigi ezberci eğitim düzeni gibi faktorlerin hepsini birlestirdigimiz zaman ortaya somurtkan mutsuz gozuken ve surekli stresli bir toplum çıkıyor.
      
Halbuki cocukken ne kolay biseydi gülmek ..  Sahip olduğumuz bir oyuncak, buyuklerimizin bizimle ilgilenmesi hatta annenizin suratini kapatip ''CEE'' şeklinde açması bile kahkahalara bogulmamiza sebep oluyordu..

Yapilan bir arastirma Çocuklarin günde yaklaşık 300 kez , yetişkinlerin ise günde ortalama 17 kez gülüdugunu soyluyor.

Şimdi gelelim butun bu konuya neden degindigime… Sizlere Marketing Turkiye dergisinin bir sayisinda okudugum ve cok da hosuma giden bir Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesinden bahsetmek istiyorum..


SONY markasının yapmis oldugu ‘’Türkiye’nin gülen ve günleren yüzlere ihtiyacı var ‘’..  isimli bir projesi..

Sosyal sorumluluk olarak cok farkli ve orjinal bir noktaya değinmiş Sony .

Sony Markasından sorumlu Stratejik Pazarlama Direktorü nün bu konuda yorumu ise su sekilde : ''Projeyle tüm Turkiye'yi kapsayan bir gülme seferberligi baslattik.''

Ne farklı bir bakis acisi degil mi ?   ulke olarak ihtiyacimiz olan bir konu..

Sizlere Projenin detaylarindan kisaca bahsetmek istiyorum..www.turkiyeningulenyuzleri.com adresli internet sitesine girip uye olan ve siteye gulumseyen bir fotografini ekleyen ziyaretciler, hem Turkiye'nin en guzel gülen yüzü olmak icin yarisiyorlar hemde sitedeki diğer yarışmacılara oy  verebiliyorlar . Oy toplarken ve  kullanirken  çeşitli hediyeler kazanıyorlar.
Yarismanin birincisine ise Sony Cyber-Shot HX1 fotograf makinesi hediye ediliyor . Ayrica siteyi arkadasina onerdikce de hediyeler kazanma şansı yakalıyor..  

Farkli bir Proje ...  Millet olarak Gülmeye ihtiyacimiz var..
 
Hakan URCU

Ekonomik Kriz Döneminde Marka Stratejileri



" Pazarlama bir harcama degil; gelecek icin markaniza yaptiginiz bir yatirimdir."





   Hepimizin bildiği gibi 2001 yılında Türkiye’de piyasaların alt-üst olduğu, ekonomik olarak sıkıntılı bir donemden geçtik. Bu donemde Türkiye piyasalarında varlıklarını sürdüren markaları incelediğimiz zaman kısa vadeli pazarlama stratejilerine sahip olan markaların yok olduğunu veya pazar paylarının ciddi bicimde erozyona uğradığını gördük.



 İletişim ve reklam bütçelerinden tasarrufa gitmek yerine; uzun vadeli stratejilerle yola çıkan şirketlerin ise krizi fırsata çevirip krizden faydalandığı ve pazar paylarını ciddi bicimde arttırdıklarını söyleyebiliriz.



   Yasayan en büyük pazarlama gurularından birisi olarak gösterilen Philip Kotler bir röportajında, durgunluk dönemlerinde şirketlerin en çok reklam bütçelerini kestiğine ve bunun sonucunda beklenen gelirlerinin ciddi düşüşler yaşadığına değinmiş ayrıca; Kmart’in CEO sunun yerel bir krizde ilk olarak pazarlama butcesinden tasarrufa gittigini ve musterilerini pazarindaki ezeli rakipleri olan Target ve WalMart a kaptirdiginın örneğini vermiştir.



   Kişisel fikrime göre ise; ekonomik durgunluk dönemlerinde iletişim (promotion) faaliyetlerinden tasarrufa gitmek yerine, bu hatayı yapmış olan rakiplerinizden pazar payı kapmak adına; iletişim faaliyetlerinizde çeşitlendirme yoluna gitmenizin daha rasyonel bir çözüm olacaktır.



  Sadece görsel medya reklamlarına harcanan devasa bütçelerin yerini gerilla marketing (event marketing, youthmarketing vb..) faaliyetlerine ayrılması hem hedef kitlemizle  aranızdaki ilişkiyi sıcak tutmamıza yardımcı olacak, hem de günümüzün ve özellikle Türk insaninin en önem verdiği konulardan biri olan  kulaktan kulağa pazarlama (WOM Marketing) fonksiyonu başlatılmış  olacaktır.



Görsel yada yazılı hiçbir reklam sizi bir urunun faydalarına bir dost tavsiyesi kadar ikna edemez.



Örnek vermek gerekirse Tv de verilecek bir reklam ve ona harcanacak dev bütçeler yerine konuda uzman bir yazarın köse yazısında ürününüzden bahsetmesi çok daha etkili ve çok daha düşük maliyetli bir iletişim taktiğidir.



  Çeşitlendirmeye  ayrı bir örnek  yüzyılın buluşu olan ve kullanım sayısı ciddi artış gösteren olarak artan   internet reklamları olabilir.



   Youtube aracılığı ile  müşterilerinizin  ürününüzü kullanırken yorumlarını içeren videolarını kayıt ettikleri ve aralarında oylama yapabilecekleri basit bir yarışma başlatın .. ( Viral Marketing) yarışmanın kazananını görsel medyada kullanacağı konusunda bilgilendirme yapın. Ardından arkanıza yaslanıp zamanın geçmesini bekleyin. Kampanyanın sonuçlanması en azından 3 aylık bir süreci içereceğinden projenin olgunlaşması için gereken zaman sağlanmış olacaktır.



Bu kampanya bir süre sonra çok düşük maliyetli bir Kulaktan kulağa pazarlama (WOM marketing) kampanyası haline dönüşecek urununuz için çok düşük maliyetli reklam kampanyası başlamış olacaktır.



  Son olarak özellikle kriz dönemlerinde markanızı bir odaya hapsedip oksijensiz bırakmak yerine odanıza küçük küçük farklı pencereler açmak markanızın krizlerde boğulmasını engelleyecek en önemli unsurlardır.





Hakan URCU

Arada Kalanlar - Postmodern Tüketicinin Zihni



Çocuk yaşta başlarız hayaller kurmaya… Büyüklerimiz bizlere ‘’ Büyüyünce  ne olmak istiyorsun? ‘’ diye sorduklarında hayallerimizi anlatmaya başlarız. Kimimiz gezegenler arası seyahat eden bir astronot, kimimiz ünlü bir futbolcu kimimiz ülkeyi yöneten ve insanları hayran bırakan bir başbakan hatta kimimiz dünyayı kötülüklerden kurtaran bir superman..



Arkadaşlarımızla oynadığımız oyunlar ,sahip olduğumuz oyuncaklar, izlediğimiz çizgi filmlerden oluşur hayal alemimiz…



Sonra yaşlarımız ilerler …  ilkokul ,lise, üniversite, kariyer basamakları derken büyüdüğümüzü görürüz.



Artık hayatın gerçekleri bizimle yüzleşmek için sıraya girmiştir.



Geçirdiğimiz yıllara dönüp baktığımızda ezber bombardımanı arasında geçmiştir onca sene.



Ödevleriniz vardır bir sonraki derse yetişmesi gereken, satırlar vardır ezberlenmesi gereken, dışarında gelen kontrol edemediğimiz çeşitli baskılar vardır hayatinizi yönlendiren. Biz hayatımızı değil hayatımız bizi yönlendirmiştir.



İste o baskılardır bizleri hayallerinden uzaklaştıran, bizim yerimize karar veren ve bizleri hayallerimiz ile hayatın gerçekler arasında sıkıştırıp bırakan.



Gitarist olmak isteyen Ali muhasebeci olmuştur çünkü babası da muhasebecidir ve hayatı boyunca Ali’nin müzik aleti çalmasını boş bir uğraş olarak görmüştür evde gürültü yapması yerine üçgenin iç açıları toplamını bilmesi babasını daha fazla mutlu eder.



Futbolcu olmak isteyen Ömer bir memurdur. Çünkü öğretmeni onu ne zaman onu bahçede futbol oynarken görse cezalandırmıştır. Futbol oynaması boşa geçen zamandır onun yerine sinüs kosinüs formüllerini ezberlemelidir.



Ailemiz, öğretmenlerimiz, büyüklerimiz izin vermezler hayallerimizin pesinden koşmamıza çünkü onlarında babaları izin vermemiştir onlar da kendi geleceklerine kendileri karar verememiştir. Maalesef bu kısır döngü onları da yönlendirmiştir.





Aradan yıllar geçer ve biz birer yetişkin olmuş oluruz artık muhasebeci, memur veya pazarlamacıyızdır.



Kariyerimizde başarılı olsak da olamasak ta içimizde mutlaka çocukluğumuzdaki arzularımızdan gelen  izler kalmıştır.  Superman olabilme, binlerce kişinin önünde gitar calip onları kendimize hayran bırakabilme..



Evet biz arada kalmışızdır …İsteklerimize, hayallerimize ulaşamamışızdır. Hayat bizleri bir çatışma içerisine sokmuştur. Ulaşmak isteğiniz hayaller bir köse de siz ayrı bir köşede..



Bukadar psikolojiden sonra gelelim bu durumun pazarlama açısından nasıl değerlendirilebileceğine..



Arada kalanları hedef kitle olarak seçebileceğimiz bir urun geliştirmek aslında bir fırsattır.



Post Modern tüketim toplumudur bu  arada kalanlar ..



Onlara öyle bir ürün veya hizmet sunulmalıdır ki  bu sunulan değer onları hayallerine , çocukluklarıma götürmelidir. Onların sembolik dünyalarındaki ihtiyaçlarını heveslerini tatmin etmelidir.

Playstation’larda çıkan guitar hero veya karaokestar gibi oyunlar en temel örnekleridir aslında..



Ürünler markalaştıklarında sağladıkları   fiziksel faydaların yansıra  o markanın kullanıldığında tüketicisinin zihninde yarattığı karakter , aldığı haz sayesinde tek dizeliğe dönüşen yaşamlarını yediden yorumlama başlatır.



İşte post modern(modern-sonrasi) tüketicinin içerisine düşmüş olduğu arayış da budur ..



Bu arayışın farkına vararak geliştirlebilecek bir ürün ve marka ; tüketici üzerinde yaratılabilecek  duygusal etki sayesinde başarı kaçınılmazdır.

 

 

Hakan URCU

Dünden Bugüne ekonomi ve Tüketici Beklentileri




Ekonomi sürecini üç ayrı döneme ayırıp incelememiz mümkündür. Bunlardan ilki Tarım Dönemi denilen, toprağa bağlı ticaretin egemen olduğu, bireylerin çalışıp tek amaçlarının karnını doyurmak yani günü kurtarmak olduğu, insanların para biriktirmek gibi bir düşüncenin olmadığı  1000 sene kadar süren uzun bir dönemi kapsar.

 

Buharlı makinanın icadından sonra artık insanların daha çok üretip satabildiği ve sermaye birikimleri yapabildiği yeni bir dönem başlamıştır. Modern Dönem olarak tabir edilen bu dönemde ‘’ne üretirsen o kadar satabilirsin’’ mantığı  baskın olmuştur. Piyasaların satış odaklı olduğu bu dönemde üretilen ürünler maliyetleri minimize etmek amacıyla standartlaşmıştı.Tüketicilerin tercihlerinin, isteklerinin ,taleplerinin hiçbir değeri yoktu. Ürün üretimden nasıl çıkıyorsa o şekilde o ürünü kabul etmek ve kullanmak zorunda olan bir tüketici toplumu vardı. Ürünler o kadar standart bir hal almıştı ki dönemin en büyük üreticisi Ford’un kurucusu Henry Ford’un  üretmiş olduğu Ford marka arabaları için aşağıdaki sözü sarf etmekte hiçbir sakınca görmemiştir. ‘’Müşterilerimiz bizden istedikleri renkte araç alabilmektedir; Siyah olması şartıyla ‘’ Ayrıca bu dönemde firmalar üretimlerini maximize etmiş, geriye sadece reklam yapmak ve kişisel satışları arttırmak kalmıştı.

 

1970’li yıllarda kitle üretiminde çıkan çeşitli sorunlar, arz – talep piyasasındaki istikrarın bozulması sonucunda gelen kriz dönemleri, artan tüketici ihtiyaçları ve beklentileri sonucunda ekonomide yeni bir dönem başladığının sinyalleri geliyordu.



Aynı dönemde teknolojinin gelişmesi yavaş yavaş başlamıştı. Tek kanallı televizyon kanalları üreticilerin reklam ihtiyacını karşılamaya yetiyor ve hedef kitlelerine doğrudan ulaşmalarına olanak sağlıyordu. Televizyon kanalları sayesinde tüketiciler ise ürünler hakkında yavaş yavaş bilinçlenmeye başlamış ve bugün kullandığımız ‘’ bilinçli tüketici’’ kavramının temelleri atılmış oluyordu.

 

2000’li yıllarda ise teknolojinin hızında çok ciddi artışlar oluşmuş, teknoloji sayesinde bilgi paylaşımı ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu döneme Postmodern dönem denilmektedir. Post Modern dönem pazarlamanın dinamiklerinin tamamen değişmesine sebep olmuştur.



Artık pazarlamanın tüketicinin kalbinden geçtiği anlayışı önem kazanmıştır. Pazarı iyi takip etmek ve tüketicilerin beklentilerini önemseyerek sürekli inovatif olmanın yansıra markalaşmak ve tüketiciler ile marka arasında duygusal bir bağ yaratmak temel amaç olmuş kısa vadeli stratejiler yerini uzun dönemli stratejilere bırakmıştır.

 

Postmodern Dönemde ürettiğiniz ürünün kalitesinin çok iyi olması markanızın büyük olmasında yerli değildir. Ürettiğiniz ürünün kaliteli olması sizi ancak ve ancak büyük markalar için fason mal üreten bir firma yapar. Piyasaları, pazarı iyi analiz etmenizin yanında tüketicileri, toplumun yaşam biçimini, bulunacağınız pazarların kültürel yapılarını çok iyi incelemeniz gerekmektedir.



Tüketiciler sadece ihtiyaç duydukları zaman alışverişe çıkmamaktadır. Belli dönemlerde ‘’sembolik tüketim’’ diye tabir edilen bir alışveriş davranışı oluşmuştur.  Bireylerin gelir düzeylerindeki artışlar sembolik tüketimin artmasına sebep olmuş, ayrıca alışverişlerde tüketici beklentilerinin öneminin arttırmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda ürünlerde standartlığın yerini  ‘’customization ‘’   a ( kişiye özel üretim) bırakmıştır. Müşterilerin kendilerini özel hissetmeleri amacıyla artık markalar CRM programları oluşturup sadık müşteri sayısını arttırmanın yollarını aramaktadır.

 

2010’lu yıllarda ise  çok daha hızlı bilgi paylaşımlarının olacağı ekonomik nedenlerle çeşitli küresel krizlerde artışlar olacağının görmekteyiz. Modernist dönemde olduğu gibi ürünlerin fonksiyonelliği – ekonomikliği arasında tercih verilmesinin zor olacağı. Ürünlerin yanlarında vereceği çeşitli promosyonların, yaptığı indirim oranlarının , pazardaki penetrasyonlarının tüketim tercihlerine doğrudan etki edeceğini , tüketicilerde sadakat oluşturmanın 2000’li yıllara göre çok daha zor olacağı ve pazarlardaki savaşların daha çok perakendecilerin üretmiş olduğu özel markaların ( Private Label ) liderlikleri ile belirleneceği. Bu özel markalar haricinde ise ürün gruplarında sadece 2-3 adet global markaların yer alacağını öngörmekteyim.

 

Hakan URCU





Kaynakça:

'' Postmodern Pazarlama '' Prof. Dr. Yavuz Odabaşı

'' Postmodern Pazarlama Perspektifi '' Dç. Dr. Muazzez Babacan

'' Reklam Ağırlıklı Marka algısı nasıl oluşturulur'' Prof. Dr. Orhan İdil